Milli Savunma Bakanlığı (MSB), 15 Şubat 2017’de Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği’nde değişiklik yaptı. Düzenlemeyle birlikte kadın subay, astsubay ve askeri öğrencilerin resmi kıyafetlerinin üzerine türban takabilmelerinin yolu açıldı. Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), söz konusu yönetmelik maddesinin iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle Danıştay’da dava açtı. Düzenlemenin orduyu ve subayları bir din devleti yapılanmasına götüreceği belirtilen dilekçede, laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı savunuldu.

Danıştay 2. Dairesi, 20 Aralık 2017’de yürütmenin durdurulması talebini bire karşı 4 üyenin oyu ile reddetti. Ardından Daire, 19 Kasım 2020’de ise TSK’de türban serbestliğine izin veren yönetmeliğin iptalini usulen oyçokluğuyla reddetti.

1 ÜYE KARARA MUHALİF KALDI

HKP avukatları, Danıştay 2. Dairesi’nin başvuruyu reddetmesi üzerine davayı Danıştay’ın en üst karar organı İdari Dava Daireleri Kurulu’na taşıdı. Kurul, Hasan Güzeler’in başkanlığında toplandı. Toplantıda, başkanla birlikte 12 üye TSK'de türban serbestliğine izin veren yönetmeliğe onay verirken; üyelerden Z. Ö. karara muhalif kaldı.

‘PARTİNİN GÜNCEL, KİŞİSEL VE MEŞRU MENFAATİ BULUNMUYOR’ İDDİASI

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 12 Mayıs 2022’de HKP’nin ‘dava açma ehliyetinin olmadığı’ gerekçesiyle davanın usulen reddedilmesine karar verdi. Cumhuriyet’in ulaştığı İDDK kararında, ‘Davacının, davaya konu ettiği kıyafet değişikliğine ilişkin düzenleme ile değişen hukuki durumun tarafı ya da yararlananı olmadığından güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisinin bulunduğunun kabulüne imkân bulunmamaktadır’ denildi.

MUHALİF ÜYE: LAİKLİK İLKESİ VARLIĞINI KORUDUKÇA HUKUKEN KABUL EDİLEMEZ

Üyelerden Z.Ö. ise karara muhalif kaldı. HKP’nin ülke menfaati gözeterek ülke çapında kamu yararı adına faaliyet yürüttüğünü belirten Z.Ö., ‘Hem hukukun tesisi hem de kamu yararı için, uyuşmazlık konusu düzenlemeye karşı dava açma ehliyetinin olduğunun kabulü gerekmektedir’ dedi. Anayasanın ikinci maddesine dikkat çeken Z.Ö., ‘Kamu hizmetinde laiklik ilkesinin tarafsızlık ilkesinin bir unsuru olduğunu ve dinsel alanda tarafsızlığın, laiklik olarak da tanımlanabileceğine’ işaret etti.

‘Tarafsızlık, kamu hizmetine hâkim olan temel ilkelerden biridir’ diyen hâkim Z.Ö. şu ifadelere yer verdi:

Tarafsızlık ve eşitlik ilkesine bağlı kalmakla yükümlü bulunan kamu personelinin, hizmetin yürütümünde taraflı davrandığı yönünde şüpheye neden olmaması, siyasi görüşlerini, dinsel aidiyetlerini hiçbir şekilde belli etmemesi gerekir. Kamu görevlilerinin, din ve vicdan hürriyetinden bahisle dinsel mensubiyetlerini öne çıkarmalarına olanak sağlayacak şekilde kural getirilmesi, anayasanın 2. maddesinde yer alan ‘laiklik ilkesi’ varlığını korudukça hukuken kabul edilemez. Din ve vicdan özgürlüğü bağlamında kamu personelinin dinsel aidiyetini göstermesine imkân tanınmasının; kamu görevini yerine getirirken ne kadar tarafsız davranırsa davransın, hizmetten yararlanan kişilerde şüpheye yol açabileceği ve bundan da kamu hizmetinin zarar göreceği açıktır.’

Danıştay İDDK’nin kararı partiye tebliğ edildi. Parti avukatları, oyçokluğuyla verilen bu kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacak.

‘ORDU İÇERİSİNDE AÇIK-KAPALI DİYE BÖLÜNME OLACAK’

HKP MYK Üyesi Av. Doğan Erkan ile Eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu, İDDK’nin kararını Cumhuriyet’e değerlendirdi.

Konuya dair AİHM ve AYM kararları olduğunu belirten Erkan, ‘Kamu hizmetinin ifasında dinsel öğeler bulunmaz. Her görüş ve inançtan halk çocuklarının ülke sevdası üzerinden birleşmesinin prensibi olan ‘üniforma birliği’ne dayalı silahlı kuvvetlerde hiç olamaz’ dedi. Erkan, kararın kesinleştiği zaman ordu içerisinde açık-kapalı, inanan-inanmayan diye bölünme olacağını belirtti.

‘SİYASİ PARTİLER DAVA AÇAMAZSA KİM AÇACAK?’

‘Bu yönetmelikteki değişikliğin amacı laik ordunun tasfiyesiydi. İDDK’nin bu kararı da bu amaca destek sunmaktadır’ diyen Erkan sözlerini şöyle sürdürdü:

‘Kara Avrupası hukuku ve Danıştay’ın kendisinin de başka kararları böylesine memleketi ilgilendiren meselelerde siyasi partilerin dava ehliyetini kabul ediyordu. Bu kez bir hâkim hariç, esasa girmekten kaçınmak amacıyla partinin dava ehliyetini sorunsallaştırdıklarını görüyoruz. Bu durumda böylesi bir kişi üstü ve kişilerin dava açamayacakları meselelere, siyasi partiler dava açamazsa kim açacak? Bu yönüyle karar siyasal hak ve özgürlüklere de sınırlama içeriyor.’

Erkan, kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını bildirdi.

‘ADİL YARGILAMA HAKKINI İHLAL EDEN BİR KARARDIR’

İDDK’nin bu kararının birçok yönden önem taşıdığını belirten Eminağaoğlu, ‘Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, HKP’nin ‘meşru, güncel, kişisel menfaatinin bulunmadığı’, bu nedenle dava açma ehliyetinin olmadığı yolundaki kabulü, hak arama özgürlüğünün etkin olarak kullanılmasını sınırlamak bir tarafa, mahkemeye erişim hakkını da ortadan kaldıran, adil yargılama hakkını ihlal eden bir karardır. Böyle bir karar, iktidar işlemlerinin, diğer siyasi partiler tarafından yargı yoluna taşınamaması demektir’ dedi.

‘DİN VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRSIZ BİR ÖZGÜRLÜK DEĞİLDİR’

Eminağaoğlu, ‘Kararda, Daire düzenlemeyi, yansızlık kuralına ve laiklik ilkesine aykırı bulmamış, aksine düzenlemenin, laiklik ve özgürlüğün bir gereği olduğu gibi bir sonuca varmıştır. Devlet organları, tüm iş ve işlemlerinde, her türlü din ve inanca eşit mesafede davranmak durumundadır. Yasak olanların açıkça sayılması, açıkça yasak olduğu sıralanmayan her şeyin serbest olduğu gibi bir düşünce doğru ve yerindedir. Ancak bu konunun, burada uygulanma yeri yoktur. Çünkü laikliğinin kendisi özgürlük demektir. Laiklikle çatışan konular, tek tek özgürlüklerle çatışan konular demektir. Çatışan bu konuların da tek tek sayılmasına gerek yoktur. Laiklik, din ve inanç özgürlüğünün de yaşanmasını sağlayan bir ilkedir. Din ve inanç özgürlüğü sınırsız bir özgürlük değildir’ dedi.

‘Karar ile varılan sonuç, din ve inanç özgürlüğü alanında, sınırları konulmayan her şeyin serbest olduğu gibi bir sonuçtur’ diyen Eminağaoğlu, ‘Böyle bir kabul, kaynağı din olan her konu ve her kuralın hukuk düzeni içinde etkin ve uygulanabilir olması demektir. Bunun günümüzdeki anlamı ve ifadesi ise, ‘özgürlükçü laiklik’ anlayışıdır. Bu çarpıtma kavramla, laikliğini içi boşaltılmakta, laikliğin zaten kendisinin özgürlük olduğu görmezden gelinmekte, laiklikle çatışan konulara özgürlük adı altında uygulama alanı yaratılmaktadır’ ifadelerini kullandı.

Qingdao'daki Lojistik Koridoru SCO-DA, Girişimcilerimize Yeni Fırsatlar Sunuyor Qingdao'daki Lojistik Koridoru SCO-DA, Girişimcilerimize Yeni Fırsatlar Sunuyor

‘LAİK BİR HUKUK DEVLETİNDE BU DURUM ASLA KABUL EDİLEMEZ’

‘Gerek düzenleme ve gerekse Daire kararı, TSK’de türban ve sakalın konu edilebilmesi, buna uygulama olanağının sağlanması yönünden, anayasal olarak asla kabul edilemez’ diyen Eminağaoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

‘TSK, kendi iç düzeni olan, bu iç düzeni gereği, tek tip kıyafete tabi olan bir güçtür. Kirli sakal ve türban uygulaması, tek tip kıyafet uygulamasını da bertaraf etmekte, orduda, silahlı güçte bir ikilik yaratmakta, hiyerarşi ve disiplini de ortadan kaldırmaktadır. Disiplin, silah, hiyerarşinin, yerine veya önüne, ordunun kendi kuralları değil, dinsel kurallar geçmektedir. Laik bir hukuk devletinde bu durum asla kabul edilemez.’

Eminağaoğlu, ‘Danıştay’dan beklenen, hukukun üstünlüğü öne çıkarması ve buna göre işlemi denetlemesi, Danıştay, laikliğe ve bunun üzerinden de TSK’nin iç düzenine yönelik saldırıya kayıtsız kalmış, hatta bunu meşru görmüştür. Kuşkusuz bu karar, Danıştay’da yargı bağımsızlığının da ne derece geçerli olduğunu herkese göstermiştir’ dedi.