Genel

Türkiye’de antidepresan satışlarında artış: Toplumun ruh sağlığı bozuldu mu?

Türkiye’de antidepresan kullanımı artıyor. Sağlık Bakanlığı’nın verileri, 2020’ye kadarki 11 yılda antidepresan kullanım miktarının yaklaşık yüzde 70 arttığını gösteriyor.

Abone Ol

Bakanlığın, 2020 yılına ait son sağlık istatistiklerine göre, 2009 yılında 1000 kişi başına günlük 29 antideprasan ilacı düşerken, bu oran 2020’de 49’a çıktı.

CHP milletvekili, eczacı ve iktisatçı Burhanettin Bulut’un paylaştığı verilere göre de, 2017’den 2021’e geçen 5 yılda satılan antidepresan kutu sayısı 11,5 milyon arttı. 2017’de 48 milyon kutu antidepresan satılırken, 2020’de bu sayı yaklaşık 55 milyona, 2021’de ise yaklaşık 60 milyona çıktı.

BBC Türkçe’ye konuşan Bursa’daki bir eczacı teknisyeni, ‘Eczanede psikiyatri ilaçlarının rafı uzaktaydı, daha yakına çektik. Ağrı kesiciler gibi çok sayıda satılıyor’ dedi.

Peki antidepresan ilaçlarının satışının artması, Türkiye’de ruh sağlığı bozukluklarının arttığı anlamına gelir mi?

‘PSİKİYATRİ POLİKLİNİKLERİ ÇOK YOĞUN ÇALIŞIYOR’

Türkiye Psikiyatri Derneği Yönetim Kurulu üyesi Doç Dr. Deniz Ceylan’a göre, antidepresanların satışının artması her zaman tek başına ruh sağlığı bozukluklarının arttığı anlamına gelmiyor.

Ceylan satışların artmasının muhtemel nedenlerini şöyle açıklıyor:

‘Covid’in yarattığı stres, anksiyete bozukluklarında, depresyonda, bilişsel işlev bozukluklarında bir artışa yol açtı. Hem unutkanlıkla ilgili, hem kaygıyla ilgili hem de mutsuz olmayla ilgili psikiyatrik sorunlarda bir artış görüldü. Bunların bir sonucu olabilir elbette.

‘İkincisi, antidepresan tıbbın pek çok alanında kullanılan bir ilaç. Başka sağlık sorunlarında da, örneğin migren gibi, antidepresan kullanımı var. Bu bozukluklardaki artış da antidepresan kullanımında bir artışa yol açabilir.

‘Üçüncüsü, toplumun ruh sağlığı hizmetinden faydalanma oranı artmış olabilir. Dünya ölçeğinde ruh sağlığı bozukluklarına yönelik damgalamanın azalması buna yol açabilir ya da ruh sağlığı çalışan sayısının artması ve daha ulaşılabilir olması da antidepresan kullanımını arttırabilir.

‘Ruh sağlığı hizmetinin yeterince sunulamaması da bir neden olabilir. Eğer psikiyatri uzmanlarının hastaya ayırabilecekleri süre kısalırsa, daha kolay ilaçla tedavi yoluna gidilebilir.’

Koç Üniversitesi Hastanesi’nde psikiyatri doktoru olarak da çalışan Deniz Ceylan, yine de klinik gözlemlerine dayanarak toplumun ruh sağlığının bozuluyor olabileceğini kaydediyor:

‘Ruh sağlığı bozukları sadece antidepresan kullanımındaki artışla değil psikiyatri hizmetinin kullanımıyla da anlaşılabilir. Psikiyatri poliklinikleri çok yoğun çalışıyor. Biz buradan da biliyoruz artış olduğunu.

‘Genel stres düzeyinin artışı bunun bir nedeni çünkü depresyon için ve pek çok ruh sağlığı bozukluğu için yaşamsal stresörler ağır risk faktörleridir.’

Sözcü’nün haberine göre; Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, CHP’nin bir soru önergesine verdiği yanıtta, 2017 ile 2020 yılları arasında 15 milyon 405 bin kişinin psikiyatri kliniklerine başvurduğunu açıkladı.

‘GENÇLERİN EN BÜYÜK SORUNU EKONOMİ’

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tanımına göre sağlık; sadece hastalık ve engellik halinin olmayışı değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması anlamına geliyor.

Türkiye’de Spotify’da geçen yıl en çok dinlenen iki podcast, ruh sağlığıyla ilgiliydi.

Bunlardan biri, Merdiven Altı Terapi. Yaratıcısı Deniz Dülgeroğlu, kişisel hikayelerinden yola çıkarak kendini iyileştirme ve terapi sürecini anlatıyor. Takipçileri çoğunlukla gençlerden oluşuyor.

Popülerliği ona üniversitelerdeki söyleşilerde öğrencilerle buluşma imkanı sağlamış. Instagram hesabına da lise ve üniversite öğrencilerinden çok sayıda mesaj geldiğini söylüyor.  

Dülgeroğlu, gençlerin temel sorunlarının ekonomik olarak bağımsız olamama ve aile evindeki sorunlar olduğunu anlatıyor:

‘En büyük sorun Türkiye’nin ekonomisi. Hiçbir şekilde maddi özgürlüklerinin olmaması. En çok dile getirilen diğer konu da şu ki, aile evinde mutsuzlar. Bir şekilde anne ve babalarıyla problemleri var ve hayalleri evden ayrılmak ama maddi sebepler yüzünden çok uzun zaman boyunca bunun gerçekleşmeyeceğinin farkındalar.

‘Daha lise çağında olanlar bile şunun farkında: ‘Ben üniversiteye gireceğim, mezun olacağım, işe gireceğim ama işe girdiğimde de çıkamayacağım ki bu evden.’ O yüzden çıkış yolu göremiyor. ‘Hayatta kalmak için benim sebebim ne olacak?’ diyor.’

Son üç yıldır influencer’lık yapan Dülgeroğlu, özellikle son bir yıldır insanların daha sıkışmış hissettiğini söylüyor:

‘Ekonominin yokuş aşağı gidiyor olması nedeniyle kimse önünü göremiyor. 3 sene öncesinde gelen mesajlarda yine üzüntü vardı ama çaresizliği hiç bu kadar duyduğumu hatırlamıyorum. ‘Nasıl bulacağım çıkış yolunu?’ diyeydi sorular. Şu son bir senede, hatta altı ayda daha da yoğun, mesajlar şu şekilde: ‘Çıkış yolu yok. Biliyorum çıkış yolu olmadığını.’’

‘GELECEKLERİNİN BELİRSİZLİĞİ GENÇLERDE RUHSAL SORUNLARA YOL AÇIYOR’

Belirsizlik, ruh sağlığının bozulmasına yol açan ağır risk faktörlerinden biri.

Doç. Dr. Ceylan bunun nedenini, ‘Belirsizlik kaygıyı çok artıran bir şeydir. Örneğin gençlerimiz, gelecek kaygısı yaşıyorlarsa, bundan 5 yıl sonrasını göremiyorlarsa, psikiyatrik hastalıklar, kaygı bozukluğu, depresyon gelişebilir’ sözleriyle açıklıyor ve ekliyor:

‘Son yıllarda gençlerde en sık gördüğümüz durum geleceklerinin belirsiz olmasıyla ilgili yaşadıkları sıkıntılar.’

Ceylan; ekonomik zorlukların yanı sıra şiddet, deprem, savaş, salgın benzeri toplumsal olayların toplumsal ruh sağlığını bozacak diğer etmenler olduklarını anlatıyor.

Bir diğer etmense ayrımcılık:

‘Toplumsal grupların ayrımcılığa uğruyor olması şu dönemde klinisyen olarak çok sık gördüğüm bir neden. Özellikle genç danışanlarımda çok sık duyuyorum. Toplumca benimsenmediklerini, insanların onları sevmediğini düşünmek. Bu düşünceler ağır depresif belirtilere yol açabiliyor.’

Dülgeroğlu da Instagram hesabına çok sayıda gencin uzun mesajlarla ‘içini dökmesini’, yargılanmayacaklarını bilmelerine bağlıyor:

‘‘O ne? Deli misin?’ demeyeceğimi biliyor. Onun verdiği güvenle yazıyor. Yaşadığımız Ortadoğu ülkesinde insanlar, kendi içlerinden geldiği gibi var olamıyorlar. Çok, çok, çok sıkıştırıyor bu insanları.’

‘15 YILDIR ANTİDEPRESAN KULLANIYOR AMA HİÇ DOKTORA GİTMİYOR’

Gençler arasında da antidepresan kullanımının yaygınlaştığına dair işaretler var.

Satışlarının arttığını söyleyen Kocaeli’nden bir eczacı teknisyeni, ‘Özellikle gençlerde. 15 yaşına kadar düşmüş durumda’ diyor.

Dülgeroğlu da antidepresanlarla ilgili çok sayıda soru aldığını belirtiyor, ‘‘Bana iyi gelen ilaç, bana iyi gelir. Herkese iyi gelecek ilaç farklıdır’ı anlatmaya çalışıyorum’ diyor.

Doç. Dr. Ceylan da, kişilerin doktor önerisi olmaksızın ilaç kullanmalarının uygun olmadığına dikkati çekiyor, ‘Komşusunda görüyor, ona iyi geldi diye antidepresana başlıyor. 15 yıldır antidepresan kullanıyor ama hiç doktora gitmiyor. Canı sıkkın olduğunda iki tane alıyor. Böyle kullanımlar var, bunlar yanlış kullanımlar’ diyor.

Türkiye’de antidepresan ilaçlar reçeteyle satılıyor. Fakat uygulamada sorunlar olduğu ve bazı eczanelerin bu ilaçları reçetesiz sattıkları anlaşılıyor.

BBC Türkçe'nin bazı eczanelerle yaptığı görüşmeler, buralarda reçetesiz de antidepresan alınabildiğine işaret ediyor.

Bir il sağlık müdürlüğü belgesinde de, ‘Müdürlüğümüze sıklıkla antidepresan ilaçların reçetesiz satıldığı ile ilgili bildirimler gelmekte’ deniyor.

Normalde ilaçların eczanelere girişleri ve hastaya satışları sistemde kayıt altına alınıyor.

Eczanelerin reçeteli ilaçları reçetesiz satmaları halinde denetimlerde para ya da süreli kapatma cezasıyla karşı karşıya kalma riskleri var. İlacın narkotik özelliği varsa hapis ve meslekten men de gündeme gelebiliyor.

Sağlık Bakanlığı, BBC Türkçe’nin haberle ilgili röportaj talebini haber yayınlanıncaya kadar yanıtsız bıraktı.

‘İNSANLAR PANDEMİDE, KAÇTIKLARI GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK ZORUNDA KALDI’

Türkiye’de terapiye ulaşmak ise kolay değil. İnternette aratıldığında özel kliniklerde hizmet veren psikiyatristlerin seans başına ücretlerinin kabaca 150 TL ile 1500 TL arasında değiştiği görülüyor. Devlet hastanelerinde ise hastaya ayrılan sürenin yetersiz olduğu belirtiliyor.

Dülgeroğlu, ‘Devlet hastanesine gittiklerinde 5-10 dakika görüşebiliyor doktorlarla. ‘Daha derdimi dinlemeden antidepresan yazıyor bana’ çok duyduğum bir şey’ diyor.

Doç. Dr. Ceylan, görüşme sürelerinin kısalığını devlet hastanelerinde çalışan psikiyatristlerin ek işlerinin olmasına ve daha fazla hastaya bakma baskısıyla karşılaşmalarına bağlıyor:

‘Devlette çalışan psikiyatri uzmanlarının adli süreçlerde danışmanlık yapmak, kurullarda bulunmak gibi çok sayıda ek işi oluyor. Daha çok kişiye hizmet vermek konusunda baskı da görüyor uzmanlar. Bu hizmetin süresi ve niteliğini düşürüyor. Bu genel bir sorun. Sadece Türkiye’nin sorunu olduğunu düşünmüyorum.’

Bunu çözmek için hekimlerin çalışma koşullarının doğru şekilde belirlenmesi gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Ceylan, ‘Terapi hizmeti pahalı bir hizmet. Bu bütün dünyada böyle. Çünkü ruh sağlığı profesyonelinin uzunca zamanını alan bir hizmet’ diyor.

Dülgeroğlu ise, ‘Etrafımdaki neredeyse herkes terapiye gidiyor’ diyor ve bunun nedenini şöyle açıklıyor:

‘İnsanlar pandemide, kaçtıkları gerçeklerle çok fazla yüzleşmek zorunda kaldılar aynı evin içinde kalınca. Sonra ekonomik çöküşle birlikte kaçacak yer de kalmadı, eskisi gibi ‘Gece kulübüne gideyim, yurt dışına çıkayım, gezeyim’ diye.

‘İnsanın sıkışıp sıkışıp en son geleceği yer, beyninin içi. Beyninin içindeki kaçtığın düşüncelerle karşılaşınca çok fazla sorgulama başlıyor.’

2022 Dünya Mutluluk Raporu’nda Türkiye 146 ülke arasında 112. oldu. Türkiye, bir önceki yıla göre 8 basamak geriledi.

Rapor, katılımcı ülkelerde halkın kendi hayatlarını nasıl değerlendirdiğine dair yapılan anketlere dayanıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nın 2021 verileri ise daha karmaşık bir tablo ortaya koyuyor.

2021 yılında bir önceki yıla göre, mutlu olduğunu da mutsuz olduğunu da - sırasıyla yüzde 1,1 ve yüzde 2,1 - beyan edenlerin oranı arttı.

2021’de mutlu olduğunu beyan eden 18 ve üzeri yaştaki bireylerin oranı yüzde 49,3, mutsuz olduğunu beyan edenlerin oranı ise yüzde 16,6 oldu.

2003-2021 verileri incelendiğinde, özellikle 2016’dan sonra mutlu olduğunu söyleyenlerin oranındaysa düşüş gözleniyor.

(BBC Türkçe)