Sağlık

Kişi başına düşen ‘sır’ sayısının 13 olduğu ortaya çıktı: Sır paylaşmak sağlığımızı nasıl etkiliyor?

Yapılan araştırmalar, kişi başına düşen sır sayısının 13 olduğunu ortaya çıkardı. Kimimiz doğum günü gibi basit sırları tutarken, kimimiz de çok daha büyük konularda sır saklıyor. Peki, sır paylaşmak sağlığımızı nasıl etkiliyor?

Abone Ol

‘Sana bir şey söyleyeceğim ama kimseye söyleme’ ya da ‘Uyarmama gerek yok ama anlattıklarım aramızda kalsın’ gibi cümleleri haftada kaç kere duyduğumuzu veya söylediğimizi bir düşünelim. Bu ifadeler pek çoğumuzun aşina olduğu ikazlar. O zaman herkesin en az bir sırrı olduğunu varsaymak yanlış olmaz.

Bu sırlar tabii çok çeşitli. Kimimiz sürpriz partiler gibi basit sayılabilecek sırlara sahipken, kimimiz de ciddi bir hastalığımızı bir yakınımızdan saklamak gibi daha ciddi sırlarla mücadele ediyoruz. İş hayatındaki terfiler, özel hayatlarımızdaki gelişmeler ise en yaygın sırlar arasında yer alıyor.

Colombia Üniversitesi'nde davranış bilimleri çalışmaları yürüten Michael Slepian, yaptıkları bir araştırmada insanların yüzde 97'sinin en az bir sırrı olduğunu ortaya koyduklarını söylüyor. Slepian araştırmada ayrıca kişi başına düşen sır sayısı ortalamasının 13 olduğunu tespit ettiklerini belirtiyor. ‘Neticede siz bir arkadaşınızdan, aile üyesinden ya da eşinizden bir sırrınızı saklıyorsanız, onların da sizden bazı sırları saklaması da yüksek bir ihtimal’ diyen Slepian, araştırmalarında 50 binden fazla kişiye sırları hakkında sorular yönelttiklerini dile getiriyor. Sır saklamanın kişide yalnızlık hissi uyandırdığını belirten Slepian, ‘Ama sır saklama meselesinde o kadar da yalnız değiliz’ demekte.

Araştırmanın sonuçlarına göre, sırların konusu ise genel olarak uyuşturucu kullanımı, cinsellik, ruhsal sağlık, aile, maddiyat ve ihanet gibi başlıklar oluyor. Yaygın sırların benzerliğine dikkat çeken Slepian, ‘Herkes aynı ifadelerle cevap verseydi, sırların hepsini tek bir sayfaya sığdırabilirdik’ diyor.

'SIRRI SAKLAMAK DEĞİL, ONUNLA YAŞAMAK ZOR'

Sır saklama konusunda yürütülen bir başka araştırma da insanların iki saatte bir 1-2 kez sırlarını düşündüğünü ortaya çıkarmış. Slepian'ın da bu konudaki değerlendirmesi araştırmayla örtüşüyor. Bilim insanı, ‘Bir sır saklamanın en zor yanı onu saklamak değil, onunla yaşamak’ diyor.

Çünkü bir sırrı sürekli düşünmek, kişileri tekrar tekrar aynı hisleri yaşamak, aynı olumsuz duyguları anımsamak, aynı pişmanlıkları su yüzüne çıkarmak gibi bir döngüye sokuyor. ‘Hiç durmayan bir atlıkarınca gibi, sürekli aynı noktaya dönüyorsunuz’ benzetmesini yapan Slepian, ‘Bu döngünün dışına çıkmanın yolu genelde bir kişiyle bu konu hakkında konuşmak oluyor’ tavsiyesini sunuyor.

Nörobilim uzmanı ve yazar Christine Comaford ise, sır tutmanın beraberinde suçluluk ve utanç gibi hisler getirdiğine işaret ediyor. Comaford'a göre, sır tutmak sağlığımıza ve karar verme yetimize zarar veriyor.

Çünkü sır tutmak için harcanan çaba ve sır açığa çıktığında ne olacağına dair düşüncelerin yarattığı anksiyete ve mutsuzluk, omuzlarımıza büyük yükler bindiriyor; başta uyku sağlığımız olmak üzere metabolizmamızı olumsuz etkiliyor.

Öte yandan, sürekli sırrımızla meşgul olmak bilişsel kabiliyetimizi de etkilediğinden, karar verme ve odaklanma mekanizmalarımız da bu durumdan zarar görüyor. Comaford, kafamızda sürekli korku senaryoları yaratmanın zihnimizdeki uyumu yitirmemize neden olacağını söylüyor.

Comaford söz konusu bilişsel etkinliklerin beynimizde yarattığı durumları şöyle sıralıyor:

  • Amigdalaya (beyinde motivasyon ve duygusal davranışta önemli rol oynayan yapı) aşırı yüklenmeden ötürü sinirlilik;
  • Stresin beynin hafıza, yön bulma ve bağışıklık sisteminde önemli rolü olan hipokampus bölgesinde ortaya çıkardığı işlev bozukluğu;
  • Prefrontal korteksin kendisini kapatmasından ötürü, iletişim, işbirliği ve yaratıcılık gibi faaliyetlerin aksaması.

PEKİ NE YAPMALI?

Comaford, böylesi durumlarda güvenilir bir kaynakla sırrımızı paylaşmanın önemine vurgu yapıyor. ‘Bir sırrı paylaştığınızda o sır sizin üzerinizdeki gücünü kaybeder’ değerlendirmesinde bulunan Comaford, bu sayede beyin fırtınası yapma ve farklı perspektifler elde edebilme fırsatları doğduğunu kaydediyor.

Michael Slepian da bir sırrı açma konusunda endişe hissetmenin çok normal olduğunun altını çizerek, insanların genelde kendilerine içini döken kişilere pozitif yaklaştığını aktarıyor.

‘Hassas bir meseleyi anlatmak cesaret gerektirir ama bu riski aldığınızda sırdaşınız da sırrınıza değer verecektir’ diyen Slepian, böyle bir sosyal temasın bireyleri rahatlattığını dile getiriyor.

Slepian sözlerine şöyle devam ediyor:

Gidip sırrınızı bir ormana bağırabilirsiniz, fakat nasıl ki ormandaki bir ağacın devrildiğini kimse duymuyorsa, sizin çığlığınızı da kimse duyamaz. Anlattıklarınızı duyan bir kimse yoksa da gerçekten içinizi dökmüş olmazsınız. Siz bir sırrınızı açtığınızda sırdaşınızın da sizinle bir sırrını paylaşması kuvvetle muhtemel

(Haber Global)