Sınırlar bireysel olduğu kadar toplumsal kaygılardan da doğan bir düşünce ve davranış belirleme zorunluluğudur da.
Sınırsız olma itkisinin insanda mevcut olduğunu kabul edersek, bu cevher sebebiyle kendini kontrol edemeyecek olması da muhtemelse, içgüdüsel olarak kendini, kendi sınırlarını belirlemeye zorlaması ve yine toplum güdüsel gerekçelerle buna zorlanacak olması kaçınılmazdır. Düşünce sınırlarının, alan sınırlarının ve eylem sınırlarının daralma ya da genişleme süreci burada başlar.
Herhangi bir sınırdaki genişleme herhangi bir sınırsızda daralma olarak gösterecektir kendini. Satranç tahtasının üzerindeki çizgiler, sadece tahtanın üzerindeki taşlar için sınırdır.
Basit bir otomat sınırlılığın şifresi, uçsuz bucaksız bir orman sınırsızlığın şifresi haline gelebilir. Bir otomobil performansıyla sınırlar konusunda sizi ikna edebilir.
Sınırlar kontrol edilebilirlikleri veya edilemezlikleriyle de başka sınırlar yaratırlar ve sınırsızca başkalaşım yaşarlar.
Sınırsızlık aslen her sistemin, her dinamiğin içinde ölçüsü belirlenmiş ya da öngörülmüş birer sınır taahhüdüdür.
Her sınırsız kavramının içinde sınırları belli bir metrik varken; sadece sanat bu sınırlar içindeki gölge sınırlarıyla sınırsızlaşırlar.
Jean Baudrillard sınırı şu tümcesiyle çizer:
‘’Sanatın sınır çizgisi, iktidarın sınır çizgisi kadar yırtıcı.’’
Madde olarak ölçülebilir tüm sınırlarına rağmen ölçülemez sınırsızlığıyla, resimdeki sınır; lekelere, heykeldeki sınır; dört boyuta, edebiyattaki sınır; sözcüklere, felsefedeki sınır; durala karşı tepkiye dönüşür.
Sınırsız, saf değiştiren sınırlıdır.