Potosi'nin görkemli ve trajik geçmişi yaklaşık 5.000 metre yükseklikteki madenin talihine de tesir etmiş. Sömürgeciler, "altın madeni" olarak gördükleri Potosi'de, son derece vahşi bir zorla çalıştırma sistemi benimsemiş ve daha önce eşi benzeri görülmemiş büyüklükteki bir emek gücünü bir araya getirerek, servetlerini dünya tarihinde görülmemiş bir seviyede artırmaya çalışmışlardır.

POTOSİ, 30 Temmuz (Xinhua) -- "Bedenimdeki kan sanki vatanım için ağlıyor" diye mırıldandı kendi kendine eski madenci Julio Reyes.

4.000 metreyi aşan rakımıyla dünyanın en yüksek kentlerinden biri olan, Reyes'in memleketi Potosi şanlı fakat acı bir geçmişe sahip.

Xinhua'ya konuşan 67 yaşındaki Reyes, "Kendi hikayemi ve yaşadığım yerin hikayesini ilk kez yabancılara anlatacağım. Dilerim ki dünya bundan dolayı vatanımı küçümsemez" diye konuştu.

GÜMÜŞ NALLAR

1545 yılında Potosi'de büyük bir gümüş madenini keşfedildi. Madenin keşfiyle bölgedeki İspanyol sömürgeciler sevinçten çılgına döndü çünkü burası en işlek zamanlarında tüm dünyada üretilenin neredeyse yarısı kadar gümüşü karşılıyordu.

Gümüş madeninin açılmasından sonraki 20-30 yıl içerisinde, bir zamanlar "çorak dağlar ve lamalardan başka bir şeyi" olmayan Potosi, 100.000'i aşan nüfusuyla canlı bir kente dönüştü ve dönemin Londra ve Paris'iyle yarışır oldu.

Uruguaylı yazar Eduardo Galeano'nun, "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" adlı kitabı o sıralar kentte yaşanan aşırı lüksü anlatır. "At nalları bile gümüştendi" der Galeano kitabında.

Ancak bu devasa zenginlik sadece sömürgecilere hastı; nesillerdir ülkede yaşayan yerli halkın ise bu sömürünün korkunç sonuçlarına katlanmaktan başka çaresi yoktu.

Sömürgeciler yaklaşık 300 yıl sonra bölgeyi terk ettiğinde madenlerde çok az gümüş kalmıştı.

Potosi günümüzde Güney Amerika'daki en az gelişmiş kentlerden biri. Geçmişte gümüş saflaştırmada kullanılan civa nedeniyle ortaya çıkan çok miktarda zehirli gaz ve atık su, geniş alanları çoraklaştırmış durumda.

ESKİNİN EN ZENGİNİ ŞİMDİNİN EN FAKİRİ

Potosi'nin görkemli ve trajik geçmişi yaklaşık 5.000 metre yükseklikteki madenin talihine de tesir etmiş. Madenin bulunduğu dağa, çıkan bol gümüşten dolayı "Cerro Rico" (Zengin Dağ) denilirdi. Üstlerinde çok sayıda beyaz yol bulunan kızıl yamaçları, Reyes'in kırışıklarla dolu yüzünü andırıyor. Bu silinmez izler, Batının sömürü ve yağmasıyla özdeşleşmiş bir tarihi anlatıyor.

Maden bölgesine girer girmez, "O zamanlar halk arasında buraya 'cehennem ağzı' denirdi" diyor yerel rehber Jhonny Montes gazetecilere. Bugün bile Potosi'de madencilerin ortalama ömrü sadece 40 yıl kadar.

Madende gazeteciler, Reyes'in eskiden yaptığı gibi, madenci kaskı, yağmur çizmesi ve iş kıyafeti giyiyor. Kafa lambalarını aydınlatmak için pil paketleri taşıyan gazeteciler, madenin 40 metre derinliğindeki aktarım seviyesine iniyor. Burası, altı çalışma seviyesinden yüzeye en yakın olanı.

Maden kuyusunun loş ve dar geçitlerinde yürüyen gazeteciler, kasklarının yukarıdaki bir kayaya çarpmaması için zaman zaman başlarını eğmek zorunda kalıyor. Gazeteciler yolda iki genç madenciyle karşılaşıyor. Bir maden arabasını, altlarındaki zeminle 30 dereceden biraz fazla bir açıyla itmeye çalışıyor bu genç madenciler.

Yıllar önce Galeano'yla söyleşi yapan yaşlı bir kadının dediği gibi bir zamanlar dünyaya en çoğu sunan bu kent şimdi en aza sahip.

Galeano, "İnsani ve maddi kaynakların çılgınca sömürülmesi, eskinin en zengini şimdinin en fakiri paradoksuna yol açtı. Potosi bugün Amerika kıtasında sömürge sisteminden geriye kalan kanayan bir yara, bir suç belgesi olarak duruyor" demişti.

ANCAK ÖLÜNCE DİNLENMEK

Potosi'deki Bolivya Ulusal Darphanesi'nin Tarihi Arşiv Birimi'nde 18. yüzyılın ortalarından kalma bir belgede "mita çalışma sistemi" altında yerli halkın yapmak zorunda olduğu görevler listeleniyor. Bu sistem günümüzde UNESCO'nun Dünya Belleği Programı'na dahil edilmiş olan bir zorla çalıştırma uygulaması.

İspanyol sömürgecilerin uyguladığı "mita" sistemine göre yerli halk, her yıl iş güçlerinin belirli bir kısmını sömürgeci yetkililere ayırmak zorundaydı. Bu iş gücü temel olarak, son derece zorlu şartlar altında günde 18 saate kadar ulaşan vardiyaların bulunduğu madencilik ve onunla bağlantılı görevlerden oluşuyordu. Birçok kişi için dinlenebilmenin tek yolu ölümdü.

Sömürgeciler, "altın madeni" olarak gördükleri Potosi'de, son derece vahşi bir zorla çalıştırma sistemi benimsemiş ve daha önce eşi benzeri görülmemiş büyüklükteki bir emek gücünü bir araya getirerek, servetlerini dünya tarihinde görülmemiş bir seviyede artırmaya çalışmışlardır.

Yerel halktan sayısız insanın yaşamı pahasına elde edilen şey ise sömürgecilerin şaşaalı lüks yaşamıydı.

Potosi'den çıkarılan gümüş, İspanya krallığının yıllar süren savaşları için son derece büyük önem arz eden bir kaynağa dönüştü. 16. yüzyılda İspanyol İmparatorluğu, dünyanın değişik yerlerindeki sömürgeleriyle, 5. Charles ve 2. Philip döneminde "Altın Çağı"nı yaşıyordu.

"Üzerinde güneş batmayan imparatorluk" terimi o dönemde 2. Philip ve haleflerinin hükümranlığı altındaki İspanyol İmparatorluğu için kullanılıyordu. İspanyol İmparatorluğu'nun o zamanlar dünyanın her tarafında toprakları vardı ve bu unvanın İngiliz İmparatorluğu'na devrolması için iki asır daha geçmesi gerekecekti.

Tarihe Latin Amerika'nın gözünden bakan Galeano, "Avrupa, modern kapitalizme güç sağlamak için büyük oranda Amerika'nın yerli halklarının sömürüsüne bel bağlıyordu" diyor. Yerli toplulukların geçmişten günümüze uzanan dramı, Latin Amerika'nın genelinde yaşanan daha büyük trajedinin küçük bir örneğini teşkil ediyor.

Belçika'nın başkenti Brüksel'de Xinhua'ya röportaj veren Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce (solda), 17 Temmuz 2023. (Fotoğraf: Zheng Huansong/Xinhua)

DEVRİM ATEŞİ ASLA SÖNMEDİ

18. yüzyılın sonlarında Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız Devrimi'nin tetiklediği değişim dalgalarıyla Latin Amerika halkı uyanmaya başladı.

16 Temmuz 1809'da La Paz'de başlayan devrim, eski sömürgeci sistemi kül edip bitiren ateşi yaktı.

İspanya'nın sömürge ordusunun kuşatmasına rağmen devrimin ateşi asla sönmedi. Bolivya 6 Ağustos 1825 tarihinde resmen bağımsızlığını ilan etti. Ekim ayında Potosi'ye gelen "Kurtarıcı" Simon Bolivar, yerli halk tarafından sıcak şekilde karşılandı.

Potosi Eyalet Yönetimi Müzesi Küratörü Sheila Beltran, "Cerro Rico'nun ekonomik desteği ve Potosi halkının katkıları olmasa bağımsızlık savaşının başarılı olması çok zordu" diyor.

Bolivar'ın da bu düşüncede olduğunu kaydeden Beltran, "Bolivya'nın adı Bolivar'dan geliyor, sevgili ülkemizin bugünkü adı bu" ifadelerini kullanıyor.

KENDİ GELECEĞİNİ KONTROL ETMEK

Potosi'nin "Zengin Dağ'ının" yaklaşık 200 kilometre batısında 3.000 metreyi aşan bir yükseltide dünyanın en büyük lityum yataklarına sahip Salar de Uyuni Gölü yer alıyor.

Gümüşe benzeyen lityum, son yıllarda uluslararası piyasada son derece talep gören bir maden kaynağı. ABD Jeoloji Araştırmaları Merkezi'nin verilerine göre Bolivya'nın lityum rezervleri an itibarıyla dünyada ilk sırada bulunuyor.

Mart 2023'te Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce, lityum madenlerini geliştirmede uluslararası işbirliği politikaları izleyen Bolivya ve diğer Latin Amerika ülkelerini açık şekilde eleştiren ABD Güney Komutanlığı Komutanı Laura Richardson'ı kınadı.

Arce, "Egemen bir tarzda ve ekonomilerimize fayda sağlayan fiyatlarla pazarda birlik olmalıyız" dedi.

Gerçek zenginlik, ancak gerçek bağımsızlıkla elde edilebilir. Bu, Bolivya halkının Potosi'nin tarihinden öğrendiği çok büyük bir ders.

Bolivya eski Dışişleri Bakanı Fernando Huanacuni, yabancı müdahale ve hegemonyasının asla ekonomik ve toplumsal istikrar getirmeyeceğini ve demokratikleşme ve entegrasyon sürecinin anahtarının Güney-Güney işbirliğini güçlendirmek olduğunu söyledi.

2023'ün Ağustos ayının sonlarında BRICS ülkelerinin yeni üye kabul etmeye hazır olduğunu açıklamalarının ardından Bolivya Devlet Başkanı Arce, ülkesinin BRICS ülkeleriyle stratejik ortak olmayı umduğunu ifade etti.

Huanacuni, yükselen pazar ve gelişmekte olan ülkeler için BRICS'e katılmanın, bir yandan kalkınmayı ortaklaşa sürdürme diğer yandan ulusal egemenlik ve ekonomik bağımsızlıklarını koruma anlamına geldiğini belirtti.

Bolivya Ulusal Darphanesi, şu an genç öğrencilerin de aralarında bulunduğu ziyaretçilerle dolup taşıyor. Müzenin müdürü Luis Arancibia'ya göre sömürgecilik tarihinin eleştirel bir yorumunun yapılması gerekiyor.

Gazzeli çocukların dilinden savaşın yürek parçalayıcı etkileri: Çocukluğumuz elimizden gitti Gazzeli çocukların dilinden savaşın yürek parçalayıcı etkileri: Çocukluğumuz elimizden gitti

Arancibia, "Ancak sömürgecilerin atalarımıza ve topraklarımıza verdiği zararın farkına vararak kendimizi daha iyi anlayabilir ve ilerlemeye devam edebiliriz" diyor.

Editör: Şeymanur Erbay