Genel

İyi insan olmak bir şey kazandırmıyor mu?

Sinirlilik ve tahammülsüzlük, son yıllarda birçok toplumda giderek artan ve önü kesilemeyen davranışların başında geliyor. Uzmanlar göre, toplumdaki çoğunluğa nazaran daha nazik ve anlayışlı insanlar, diğerleri tarafından güçsüz veya zayıf olarak nitelendirilmeye oldukça meyilli. Peki, teoride pozitif bir tutum olarak bilinen nezaket, neden pratikte negatif anlamlar çağrıştırıyor?

Abone Ol

'Lütfen, çok teşekkür ederim, minnettarım, emeğinize sağlık, hiç sorun değil.'

Son yıllarda birçok kişinin kullanmaktan çekindiği, kullananların aşırı ya da zayıf görüldüğü, ters etki yaratan kelimelerin gerçek etkisi acaba nedir?

Amerikalı psikolog Lawrence Kohlberg tarafından yapılan bir çalışmaya göre, birçok kişide nezaket; saflık ve şüphecilik ile ilişkilendiriliyor. Dünyaya hakim olan tüketim ve rekabet çağında sosyal normlar, her zaman yırtıcı ve baskın olmaya dair alt metinlerle dolu. Bu normlara güçlü olmalısın önerileriyle gelen; sessiz olma, yırtıcı ol, sesini gür çıkar, iyi olmak bir şey kazandırmıyor nasihatlerini de eklemek gerekir.

NEZAKET HAKKINDAKİ DERİN SESSİZLİK

'Ne oldu da nezakete olan inancımızı bu kadar yitirdik' sorusu, son yılların yarattığı tükenmişlik ve negatif atmosferin etkisinde belki anlamsız kalabilir. Zaten nezaketi kaybetmenin ötesinde; yarattığı etkiden, nazik insanlardan, zarafet ve aşırı düşünceden de rahatsız olunan memnuniyetsizlik hissi, insanların iletişimini büyük ölçüde güvensizleştirdi. İnsanı anlamak ve haksızlığa karşı ses çıkarmak konusunda kaydedilen tüm ilerlemelere rağmen; nezaket hakkında derin bir sessizlikteyiz. Nezaketi zayıflıkla ilişkilendirme eğilimi, şu anda oldukça kanıksanmış bir davranış.  Başkalarının zihinsel ve fiziksel refahını önemseyen insanların bir şekilde duygusal olarak ‘zayıf’ oldukları inancı, nezaketi zayıflıkla ilişkilendiriyor.

NEZAKET, ÖDÜN VERMEK Mİ?

Tanımı gereği nezaketin, bir başkasının adına kendinizden ödün vermek olarak görüldüğü gerçeği, aslında nezaketin uygulanması oldukça zor bir pratik olduğunu ortaya koyuyor. Şaşırtıcı bir bilgi şu ki; nazik ve düşünceli olmak, evrimsel terimlerle de doğuştan gelen hayatta kalma ve kendimizi daha güçlü kılma ihtiyacımıza aykırı olan bir davranıştır.

Psikolog Charlotte Armitage, nazik olmanın zayıflık ve onay alan bir girişim olarak görülebileceğini söyleyerek, sosyal bir gerçeği yüksek sesle vurguluyor.

Oysaki genel kanının aksine bilim, nezaketin ‘iyileştiren bir güç’ olduğunu söylüyor. Örneğin, Emory Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre, başka birine karşı nazik olduğunuzda beyninizin zevk ve ödül merkezleri, sanki iyilik yapan değil, iyiliği alan sizmişsiniz gibi harekete geçiyor. Üstelik beynin ödül ve zevk merkezleri harekete geçince kaygı hissinden de uzaklaşırsınız. Öte yandan nezaket, beyninizi harekete geçirerek; oksitosin hormonunu (‘aşk hormonu’ olarak da bilinir) serbest bırakır, bu da kan damarlarında nitrik oksit adı verilen bir kimyasalın salınmasına, damarların genişlemesine ve kan basıncının düşmesine neden olur.

ARKAPLANDAKİ ERİL DÜŞÜNDE

Nezaketin zayıflıkla ilişkilendirilmesinin bir diğer sebebi ise, toplumdaki basmakalıp kadın rolleriyle ilişkilendirilmesidir. Erkekler nezaket göstermeye çalıştıklarında, fazla kadınsı ya da yeterince erkeksi gözükmeyecekleri riskini hissederler. Oysaki bu düşünce cinsiyet kalıplarını körükleyerek, dar bir bakış açısına sahip olduğunuzu kanıtlar.

Florida Davranış Sağlığı grubunun ortaya koyduğu verilere göre; zayıf bir kişilikle ilişkilendiren nezaket, çoğunlukla özsaygısı yüksek insanlarda kendini belli ediyor. Söz konusu şirket bu bulgunun nedenini ise, öz değeri yüksek olan kişilerin empati duygusunun gelişmiş olması, acılarını maskelemeye ihtiyaç duymamaları ve insanların hata yapma gerçeğinin farkında olmalarıyla açıklıyor.