Genel

Hukukçular değerlendirdi: Plajlar için alınan giriş ücretleri yasal mı?

Her yaz, ‘beach club’ adı altında işletmelerin halktan plaja giriş için ücret istemesi tepkilere neden oluyor. Hukukçular ise, halkın plaja girmesine engel olacak herhangi bir uygulamanın hukuka aykırı olduğunu söylüyor.

Abone Ol

'Beach club' adı altında birçok plaj müşterilerinden fahiş fiyatlar talep ediyor. Kimi otel işletmecileri ise kapattıkları plajlara sadece kendi müşterilerinin girmesine izin veriyor. İşletmelerin kişi başı ücretleri 60 TL’den başlıyor ve 4 bin TL’ye kadar çıkıyor. Bu ücretlere genellikle sadece havlu ve şezlong dahil oluyor. Bazı işletmeler ise giriş ücreti almıyor ancak zorunlu harcama limitleri koyuyor.

Duvar'dan Didem Mercan'ın haberine göre, her yıl gündeme gelen ancak hiçbir ilerleme kaydedilmeyen halkın plajlara ücretsiz erişimi konusunda hukukçular, ‘halkın kumsala sokulmaması yönündeki müdahalelerin hukuka aykırı’ olduğunu söylüyor.

Konuyla ilgili konuşan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Volkan Aslan, ‘Anayasamızın 43. maddesinin ilk fıkrası uyarınca, kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aynı maddenin devamı fıkralarında ise deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetileceği; kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliğinin ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartlarının kanunla düzenleneceği belirtilmekte’ diyor. Aslan, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nda da kıyıların, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğunu belirtiyor.

Anayasa ve yasalar uyarınca sahillerin devlete ve haliyle halka ait olduğunu söyleyen Aslan, ‘Anayasa Mahkemesi de kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olmasının, buraların özel mülkiyete konu olamayacağı ve doğasına uygun olarak, genellik, eşitlik ve serbestlik ilkeleri gereği herkesin ortak kullanımına açık bulunmaları gerektiğini söylüyor’ diyor.

‘VATANDAŞLARA MÜDAHALE HUKUKA AYKIRI’

Birçok ülkede kıyılar üzerinde özel mülkiyet tanınmadığına hatta sahil şeritlerinde büyük tesislere izin verilmediğine dikkat çeken Aslan sözlerine şöyle devam ediyor:

Sahillerin halka ait olması, sahil şeridinde hiçbir tesis yapılmayacağı anlamına gelmemektedir. Kıyı Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu gibi çeşitli kanunlarımızda sahil şeritlerinde tesis ve yapı yapılabileceğine ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. 'Beach' adı verilen söz konusu tesisler de günü birlik turizm yapı ve tesisi olarak kabul edilebilir. Ancak suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan kıyı çizgisi ile kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını ifade eden kıyı kenar çizgisi arası kalan yerlerde bu tarz yapı ve tesislerin yapılması mümkün değildir. Kıyı kenar çizgisinden karaya doğru olan alan ise sahil şeridi olarak ifade edilmektedir.

İşte 'beach' olarak adlandırılan yapı ve tesisler ancak sahil şeridinde yapılabilir. Dolayısıyla verilen izne bağlı olarak kişilere günübirlik ücretli hizmet sunan bu gibi yerler bu şekilde belirlenen alanlarda özel hizmet verebilir. Sahil şeridinden taşacak şekilde kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi alanı arasında kalan alanda bu işletmelerin özel bir yetkisi bulunmamaktadır. Örnek verecek olursak, 'beach'lerin denizin başladığı yere şezlong ve şemsiye koymak suretiyle bunları kiraya verdiği görülse de bunlardan yararlanmak istemeyen kişilerin kendi havlusunu kumsala sererek denize girmelerinde bir sakınca bulunmamaktadır.

Zira işletmelere ürünlerini satmaları için izin verilen alan kumsalları kapsamamakta, kumun bittiği yerden itibaren başlamaktadır. Ancak maalesef birçok yerde, sanki kumsallar da işletmelere özel tesis edilmiş gibi vatandaşların kumsallara sokulmaması şeklinde müdahaleler görülmektedir. Bu uygulamaların tamamı hukuka aykırıdır.’

‘KAMUSAL BİLİNÇ VE FARKINDALIK YARATILMALI’

Aslan, plaja sokulmama sorununun bireysel davalarla çözülemeyeceğine dikkat çekiyor. Plajların özel mülk olamayacağını ifade eden Aslan, ‘Beach' tarzı tesislere kıyı kenar çizgisinin gerisinde yetki tanındığı yolunda bir kamusal bilinç ve farkındalık yaratılmalıdır. Vatandaşların engellenen kıyılara toplu bir şekilde girmeleri yolunda sergileyecekleri kolektif hareketler ve bunların duyurulması söz konusu farkındalığa katkıda bulunabilir’ diyor ve ekliyor; ‘İkinci olarak, işletmelerin sıkı bir şekilde denetlenerek etkin yaptırım uygulanması da caydırıcı olabilir. Nitekim mevcut sorunların başında mevzuatımıza aykırı uygulamaların etkin bir şekilde denetlenmemesi ve cezasız bırakılması gelmektedir. Vatandaşları plaja almamanın ve benzeri hareketlerin Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmesi de bu çerçevede düşünülebilir.’

‘HERKESİN EŞİT VE SERBEST OLARAK KIYILARDAN YARARLANMASI GEREKİR’

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çınar Can Evren ise Anayasa hükümlerine atıfta bulunarak, ‘Kıyılardan yararlanma konusunda kamu yararı ve hatta daha da ileri gidilerek toplum yararı (kamu yararının somutlaşmış hali) gözetilmesi gerekmekte olup kıyılardan herkesin eşit ve serbest olarak yararlanması gerekir’ diyor.

Evren, ‘Anayasa hükümlerine bakıldığında, kıyılardan herkesin bedelsiz, önceden izin almaksızın ve eşit bir şekilde yararlanmasının esas olduğu yani esas yararlanma türünün genel yararlanma olduğu görülür. Genel yararlanmadan kasıt ise bireylerin önceden izin almaksızın, kural olarak bir bedel ödemeden kıyılardan denize girmesi, yürüyüş yapması, güneşlenmesi gibi faaliyetlerdir’ diyor.

Anayasa’nın 43’üncü maddesinde kıyılardan yararlanmada kamu yararının öncelikli olduğu belirtilmiş olmakla birlikte kamu yararının hangi tür kullanımlara karşılık geldiğinin açıkça belirtilmediğine dikkati çeken Evren, ‘Bu nedenle kanun koyucu temelde ekonomik saiklerle kıyılardan yararlanma konusunda farklı, özel yararlanma öngören düzenlemeler yapabilmektedir. Esasen yasama organının aldığı kararların çevrenin korunması, bireylerin kıyılardan yararlanması gibi kamu yararı görünümleri şeklinde değil çoğunlukla ekonomik yarar odaklı olduğu görülmektedir. Burada ortaya çıkan en büyük problem ise kıyı alanlarının kirlenmesi, bireylerin kıyılardan yararlanamamasıdır.

Halbuki bu durum sadece Anayasa’nın 43’üncü maddesi ile düzenlenen kıyılardan yararlanma hakkını değil, 56’ncı maddesinde düzenlenen sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını da ihlal eder niteliktedir. Dahası, kıyıların kıt kaynak olduğu göz önünde bulundurulduğunda, uzun dönemde kıyıların artık özel yararlanmaya da konu olmayacak hale gelmesi ihtimal dahilindedir’ ifadelerini kullanıyor.

‘YETKİ, KURAL OLARAK BELEDİYELERE AİTTİR’

Evren, ‘Mevzuata göre, kıyılardan özel yararlanma mümkün ve bu konuda yetki, kural olarak belediyelere aittir’ diyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor:

‘Ancak belediyeler kıyılarla ilgili kullanma izni verirken kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetilmesi gerektiğini ve kıyılardan yararlanmanın bir temel hak ve hürriyet olduğunu gözden uzak tutmamalıdır. Diğer bir ifade ile idareler tarafından verilecek izinler bu kayıt ve şartlara tabi olup aksi bir izin idari yargıda iptal davasına konu edilebilir’.