Ne izlesek diye düşünenlere 11 muhteşem film önerisi
İş ve hayatın stresinden biraz olsun uzaklaşmak isteyenler için birbirinden muhteşem 11 film önerisi ile karşınızdayız. Aksiyondan gerilime, komediden korkuya kadar birçok kategoride 11 muhteşem filmi haberimizde bulabilirsiniz!
Abone Ol
İş ve hayatın stresinden biraz olsun uzaklaşmak isteyenler için birbirinden muhteşem 11 film önerisi ile karşınızdayız. Aksiyondan gerilime, komediden korkuya kadar birçok kategoride 11 muhteşem filmi haberimizde bulabilirsiniz!
PAİNLESS – INSENSİBLES (2012) – IMDB: 6.1
Film önerileri arasındaki ilk filmimiz olan Painless, Jordan Horowitz tarafından yazıldı ve yönetildi. Başrollerde Joey Klein, Evalena Marie, Kip Gilman, Pascal Yen-Pfister yer alıyor. Fransa, İspanya ve Portekiz ortak yapımı olan film, ilk gösterimini 8 Eylül 2012’de Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yaparak güçlü bir çıkışa imza attı.
Katalonya’da geçen Painless iki farklı hikayeyi kesiştiriyor. İlk hikayede, İspanya İç Savaşı sırasında başlayan ve 60’lara kadar uzanan, acı hissetmeyen çocuklara fiziksel acı çekmeyi öğreterek onları iyileştirmeye çalışan sıra dışı bir akıl hastanesini anlatmaktadır. İkinci hikaye ise günümüzde geçmekte olup, kemik iliği nakline ihtiyaç duyan parlak bir beyin cerrahının, biyolojik ebeveynlerini ararken kendisinin ve ailesinin karanlık geçmişini keşfetmesini anlatıyor.
Film, çocukluğu boyunca sürekli yaralanan bir çocuğun (Henry) anılarıyla açılıyor. Filmin açılış sahneleri bu açıdan etkileyici. İlk birkaç dakika içinde neler olduğunu çabucak anlıyorsunuz ve ayrıca Henry’nin neden acı hissedemediği sorusu film boyunca merak uyandıracak biçimde kendisini hissettiriyor. Sanırım senarist ve yönetmen Jordan Horowitz’in yapmak istediği de tam olarak buydu. Filme mükemmel bir ek olan bir diğer şey ise, Henry’nin film boyunca süregelen anlatımıdır. Bu durum filme başka bir boyut katan nitelikler arasında… Film önerileri arasında pek de bulunmayan bu film, hak ettiği değere henüz kavuşabilmiş değil.
ALONE – TEK BAŞINA (2020): IMDB: 6.2
Yalın ve gergin gerilim filmi ‘Tek Başına’; bir kadının, bir seri katile benzeyen, orta yaşlı, ürkütücü birinin istenmeyen yol arkadaşlığına yani tacizlerine maruz kalmasını anlatıyor. Yönetmen John Hyams, sinema söz konusu olduğunda minimalist olanın genellikle daha yeterli olduğunu filmiyle kanıtlarken, her bir gerilim anını güçlü bir biçimde seyircilere yansıtıyor.
‘Tek Başına’ filmine, 2011 yapımı İsveç filmi ‘Gone’un remake’i denilebilir. Filmin öncülünü yazan ve yöneten senarist Mattias Olsson’dur.
Kocasının intiharıyla baş etmeye çalışan bir kadın tek başına bir yolculuğa çıkar. Yol boyu neredeyse her yerde onu takip ettiğini düşündüğü bir adamı görmeye devam eder. Peşindeki araçtaki adamın sollayıp aracıyla uzaklaştığı ve aynı zamanda kadının neredeyse aracını çarpmasına neden olduğu anın sonrasında, kadın onu takip etmediğini düşünerek rahat bir nefes alır. Ancak daha sonra başka bir varış noktasında; aynı adam, aracıyla neredeyse bir kazaya sebep olduğu için özür dilemek için kadına yaklaşır ve böylece kadın, bir şeylerin doğru gitmediği duygusunu daha derin biçimde hissetmeye başlar. Kendisini önce kilitli bir odada, ardından vahşi doğanın tam ortasında bulacağı tehlikeli ve gerilim dolu bir macera, acaba kurtuluş ile sonuçlanacak mıdır?
AKELARRE – KURTULUŞ AYİNİ (2020) – IMDB: 6.4
İspanya’nın en önemli film festivali Goya’nın 2021 seçmelerinde 5 dalda ödül alan ve 8. Feroz Ödülleri’nde ise 6 kategoriden aday gösterilen Akelarre, yönetmen Pablo Agüero’nun yönettiği etkileyici bir filmdir. Agüero bu filmde pek çok cadı filminin aksine kadınların masumiyetini savunarak onları sadece bir kurban rolüne indirgemiyor; bunun aksine onların kurnazlıklarını ve canlılıklarını takdir ederek cadıları savunuyor. Klasik anlatının dışına çıkması ile ilgi çeken ve hem olumlu hem de olumsuz eleştirilerin muhatabı haline gelen bu film de hazırladığımız film önerileri arasında…
Ekonomik ve kültürel yelpazenin karşıt uçları arasında çatışmaları bir ortaçağ hikayesiyle bezeyerek anlatan bu film, oldukça ilgi çekici bir konuya sahip. Bugün Fransa ve İspanya arasında kalan bölgede, dönemin Navarre Krallığı’ndaki bir köyde gerçek bir cadı avı başlar. Film boyunca ortodoks dini pagan inançları ile feodal beyler yoksul köylülerle, tacizci erkekler ise savunmasız kadınlar ile savaşım halindedir. Cadılar kadınlardan oluşan ve zulüm gören bir topluluktur. Hem onlara hem de alt sınıflara zulmedenler ise zengin ve beyaz Hristiyanlardır. İspanyol Engizisyon Mahkemesi tarafından cadı olduğu için suçlu bulunan Garazi’nin büyükannesi, onu şüphe altına sokan ve sonunda hapse sokan bir olay yaşar. Hapishanede fiziksel, cinsel ve psikolojik olarak işkence görür. Zindandaki kadınlar kendi acısını çekerlerken, çok daha geniş ölçekte bir mücadele başlamak üzeredir.
LORDS OF CHAOS (2018) – IMDB: 6.6
Film önerileri listemizin bir başka üyesi olan, Michael Moynihan ve Didrik Soderlind’ın aynı adlı kitabına dayanan Lords of Chaos’un yönetmenliğini, aynı zamanda bir müzisyen olan Jonas Åkerlund üstleniyor.
1990’ların başında Oslo’da işlenen ve black metal kültürüyle ilintili kişilerin eseri olan cinayetleri yeniden ele alan, aynı zamanda yarı-biyografik bir film olan ‘Lords of Chaos’ gerilim, aksiyon ve komediyi harmanlıyor. ‘Lords of Chaos’, black metal dünyasının ve hayranlarının üzerinde ilgi uyandıran, kimileri tarafından övülüm kimileri tarafından en ağır biçimde eleştirilen bir film.
Euronymous, Varg Vikernes ve onların müzik grupları olan Mayhem ve Burzum’ı irdeleyen film; 80’ler ve 90’larda Norveç black metal sahnesini çevreleyen kaotik ve sansasyonel olayları da filme yansıtıyor. Alevler içinde kalan kiliselerin fotoğrafları ve bir arkadaşının intiharından arta kalan kafatası parçasından kolyeler takan grup üyelerinin hikayeleri kesinlikle etkileyici. Bu filmin Norveç yerel medyasında büyük yankı uyandırmasının temel nedeni de bu etkileyiciliğin ta kendisi…
BRUCE ALMİGHTY – AMAN TANRIM! (2003) – IMDB: 6.8
Thomas Peter Shadyac’ın yönettiği ve Jim Carrey’nin başrolde bulunduğu film, fantastik komedi filmleri arasında iyi bir şöhrete sahiptir. Ancak muhafazakâr çevrelerce pek çok eleştirinin de muhatabı olan film, ilgili devletlerin dini değerleriyle bağdaşmadığı ve hassas değerlere saygısızlık ettiği gerekçesiyle Mısır ve Malezya’da uzun süre yasaklanmıştır.
New York’ta bir televizyon muhabiri olan Bruce Nolan, popülaritesine ve kız arkadaşı Grace’in sevgisine rağmen hayatındaki neredeyse hiçbir şeyden memnun değil. Hayatının berbat bir gününün sonunda Bruce; anlık öfkesiyle Tanrı’yla alay eder, Tanrı bu alayı duyar ve Bruce’a iyi bir ders vermek ister. İnsan formunda görünen Tanrı, Bruce’a ilahi güçler vererek onu, işleri kendisinden daha iyi yapıp yapamayacağını öğrenmesi için sınar.
Tanrı’nın tüm güçlerine sahip olan Bruce, her istediğini gerçekleştirmeye koyulur. Çok geçmeden Bruce, hem iş hayatında hem de ilişkisinde büyük bir başarı elde eder; ancak çok geçmeden dünya bir felakete sürüklenecek ve Bruce söylediklerinden pişman olmaya başlayacaktır.
RED – HIZLI VE EMEKLİ (2010) – IMDB: 7.0
2010 yapımı RED filmi, kendisi ile aynı adı taşıyan çizgi roman dizisinden esinlenilerek üretilmiş bir aksiyon-komedi filmidir. Robert Schwentke’nin yönettiği film, en iyi komedi-müzikal dalında Altın Küre adaylığına layık gösterilmiştir.
Frank Moses (Bruce Willis) emekliliğine uyum sağlamakla uğraşan ve hatta Noel için evini dekore eden eski bir CIA ajanıdır. Ayrıca emeklilik departmanının çağrı merkezinde çalışan Sarah Ross (Mary-Louise Parker) ile konuşmayı sürdürmek için maaş çeklerini yırtıp atan flörtöz bir insandır.
Bir gün, evinde ağır silahlı ve maskeli saldırganlar tarafından saldırıya uğrar. O yıllar yılı kazandığı tüm hayatta kalma becerileriyle kaçmayı başarır; ancak evinin yıkılmasına sebep olan bu saldırının ardından kendisi de hala aranıyordur. Bu vesileyle sık sık görüştüğü çağrı merkezi çalışanı Sarah ile tanışır, onu kaçırır ve tehlikede olduğuna ikna eder. Ruslardan yardım alarak CIA karargahına gizlice girer ve dosyasının ‘RED’ (yani CIA’den emekli ve son derece tehlikeli) olarak etiketlendiğini görür.
Yaşamını kurtarmak adına kendisini özel kuvvetlerle karşı karşıya getirecek bir plan hazırlamaya başlar ve kendisine katılan eski iş arkadaşları Joe (Morgan Freeman), Marvin (John Malkovich) ve Victoria (Helen Mirren) ile temasa geçer. Yaşamlarını kurtarmak için görevleri Başkan Yardımcısı Robert Stanton’ı (Julian McMahon) öldürmektir. Ancak Sarah yakalanıp sorgulanmak üzere alıkoyulduktan sonra işler iyice karışır.
THE LİGHTHOUSE (2019): IMDB: 7.0
Dalgalar çarpıyor, kuşlar çığlık atıyor ve yağmur sesleri geliyor. Bu anlardan ciddi bir gerilim hissi yaratmayı başaran Robert Eggers’ın yönettiği ‘The Lighthouse’, ses getirmiş bir psikolojik gerilim filmidir. Bu film, sadece akıl sağlığının eşiğinde olan iki kişiyi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda seyirciyi de o atmosferin içine itmek için ses efektlerinden görselliğe ve kurguya modern film tekniklerinin kayda değer bir kısmını kullanıyor. Başka birinin kabusunu izliyormuş hissi veren bu film, izleyiş boyunca sonu iyi bitecek bir hikâye olmadığı izlenimini uyandırıyor.
Pattinson ve Dafoe gibi yıldızların başrolü paylaştığı ‘The Lighthouse’, dikkatli gözlerle incelendiğinde yönetmenin ve film ekibinin yaratıcı seçimlerine sürekli dikkat çeken bir film. Klostrofobiyi artırmak için gri 4:3 oranında çekilmesinden, gürültünün kesintisiz senfonisine, ‘The Lighthouse’, her anlamda başarılı bir kurguya sahiptir.
SYMPATHY FOR MR. VENGEANCE – HAKLI İNTİKAM (2002) – IMDB: 7.5
Sansasyonel filmleriyle ünlü yönetmen Park Chan-wook tarafından yönetilen, gerilim, aksiyon ve dramanın harmanlandığı 2002 yapımı film; Oldboy ve Lady Vengeance’ın da dahil olduğu İntikam Üçlemesi serisinin ilk filmidir. Busan Film Eleştirmenleri Ödülü başta olmak üzere; Chunsa Film Sanat Ödülleri, Kore Film Eleştirmenleri Birliği Ödülleri, Kore Film Ödülleri ve The Director’s Cut Ödüllerini; en iyi yönetmen, en iyi film, en iyi kurgu, en iyi müzik, en iyi senaryo, en iyi aydınlatma ve sinematografi dallarında alan film, aldığı olumlu eleştiriler ile ünlenmiştir. Film önerileri arasında kendisine yeteri kadar yer bulamasa da, sinema ile yakından ilgilenen insanlar arasında oldukça bilinen bir filmdir.
Seul, Ryu’da sağır bir işçinin böbrek nakline ihtiyacı olan bir kız kardeşi vardır. Kız kardeşine kendi böbreğini bağışlamaya çalışan işçi, kan grubunun kız kardeşi ile uyumlu olmaması karşısında çaresiz kalmıştır. Ryu, çalıştığı yer olan Ilshin Electronics’ten kovulduğunda, yasa dışı organ satıcılarıyla tanışır. Suçlular, kız kardeşine uygun bir böbrek elde etmeleri için onlara böbreğini artı on milyon Won’u vermesini önerir. Ryu takası kabul eder, ancak ameliyat için ödeyecek parası yoktur. Anarşist devrimci kız arkadaşı Cha Young-mi, onu Ilshin Electronics’in sahibi olan eski işvereni Park’ın kızı Yossun’u kaçırmaya ikna eder. Ancak, işler istedikleri gibi gitmez, intikam ve bir dizi şiddet eylemi yaratan bir trajedi ile karşı karşıya kalırlar. Ölümler, kaçış ve kovalamalar; ayrıca pek çok hüzün dolu an bu filmde sizlere eşlik ediyor olacak.
GET OUT – KAPAN (2017) – IMDB: 7.7
İlk yönetmenlik deneyiminde çıtayı oldukça yüksekten açan Amerikan yönetmen Jordan Peele, ilk gösterimini Sundance Film Festivali’nde yapan Get Out’la psikolojik korku filmlerine yeni bir soluk getiriyor. Amerikan Ulusal Film İnceleme Kurulu, Amerikan Film Enstitüsü ve Time Dergisi tarafından yılın en iyi on filminden biri seçilen film, 90. Akademi Ödülleri’nde en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi senaryo adaylığına layık gösterilmiş ve en iyi orijinal senaryo dalında Oscar ödülü kazanmıştır. 75. Altın Küre Ödülleri’nde ise iki adaylığı bulunmaktadır.
Rose Armitage, erkek arkadaşı Chris Washington’ı ilk kez ailesiyle tanışmaya götürüyor. Rose, sevgilisiyle aralarında renk farkı olduğundan ve toplumsal önyargıların varlığından ötürü ailesinin Chris’e nasıl davranacakları konusunda biraz tedirgindir. Ancak, ailesi ilişkilerini beklediğinden olumlu karşılar ve buraya dek her şey yolundadır. Chris daha sonra evdeki Afro-Amerikalı hizmetlilerin bazı tuhaflıklarını fark etmeye başlar. Armitage ailesi Chris’in gelmesinin de şerefine büyük bir parti verir ve Chris, misafirlerin bazı garip diyaloglarına tanık olur. Başlangıçta, bunu sadece ırk ve kültür farklılıklarına indirger; ancak daha sonra konukların ve Armitage ailesinin daha uğursuz yönlerini keşfetmeye başlar. Chris artık bu evden ve aileden uzaklaşma zamanının geldiğine karar verir. Ama bu o kadar da kolay olmayacaktır.
BLACK SWAN – SİYAH KUĞU (2010) – IMDB: 8.0
Siyah Kuğu, senaristlerinden birisinin yazdığı bir hikâyeden alınmış, Darren Aronofsky yönetmenliğinde ve ünlü oyuncular Natalie Portman’ın başrollüğüyle üretilmiş, 2010 yapımı bir psikolojik gerilim filmidir. Natalie Portman’a ilk En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandıran film en iyi film ve en iyi yönetmen dahil 5 dalda Oscar’a aday gösterilmiştir. Ayrıca Altın Küre Ödülleri’nde de 4 dalda ödül kazanmıştır.
Nina (Natalie Portman), New York City’deki ünlü bir bale topluluğunda, mesleğindeki herkes gibi hayatı tamamen dansla geçen bir balerindir. Nina, üzerinde boğucu bir kontrol uygulayan eski bir balerin olan annesi Erica (Hershey) ile birlikte yaşıyordur. Bale hocası olan Thomas Leroy (Cassel), yeni sezonların ünlü bale gösterimi olan Swan Lake’in açılış prodüksiyonu için baş balerin Beth MacIntyre’ın (Ryder) yerine Nina’yı tercih ettiğinde bir anda Nina için her şey değişir. Ancak Nina’nın karşılaşacağı büyük bir rekabet var: Leroy’u da etkileyen yeni dansçı Lily (Kunis). Swan Lake oyununun olmazsa olmazı, hem masumiyeti ve zarafeti temsil eden Beyaz Kuğu’yu hem de kurnazlığı ve şehveti temsil eden Kara Kuğu’yu canlandırabilecek bir balerindir. Nina, Beyaz Kuğu rolüne mükemmel bir şekilde uyacaktır ancak Lily, Siyah Kuğu’nun gerçek hayatta cisimleşmiş hali gibidir. Nina, Lily ile rekabetlerini çarpık bir dostluğa ve düşmanlığa çevirecek bir psikolojik savaşın ortasına atılacaktır. Acaba Nina, bu psikolojik savaştan galip ayrılarak hayalini kurduğu Siyah Kuğu’ya dönüşebilecek midir?
PERSEPOLİS (2007) – IMDB: 8.0
Film önerileri arasında en yüksek IMDB puanına ve olumlu yoruma sahip olan Persepolis, Marjane Satrapi’nin devrim öncesi ve sonrası İran’daki ve ardından Avrupa’daki hayatını anlatan çizgi romanından uyarlanan ve yine Marjane Satrapi ve Vincent Paronnaud tarafından yönetilen otobiyografik bir animasyon filmidir. 2007 yapımı olan bu film, siyah-beyaz görselliğiyle orijinal kitaba sadık kalmıştır. En iyi Animasyon Film dalında Oscar’a aday gösterilen bu film, Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’nü kazanmış ve Fransa’nın ulusal film ödülleri olan Cesar Ödülleri’nde En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi İlk Film ödülünü kazanmaya layık gösterilmiştir. Persepolis, Satrapi’nin İran’da henüz bir çocukken asi bir gence dönüşmesinin izini sürüyor. Avrupa’ya eğitim görmeye gönderilen ve Şah rejiminden böylece kurtulan Marjane’ın yaşadığı kültür çatışması da filmin bir başka yönünü örmektedir. Arka planda, 70’li ve 80’li yıllarda İran’daki siyasi iklimin artan gerilimi, Marjane’ın sol eğilimli aile üyelerinin tutuklanıp idam edilmesi ve İran/Irak savaşının insanlık dışı bilançosu var.
Zekice canlandırılan, büyük beğeni toplayan ve yenilikçi bir uyarlama olan Persepolis , İran devrimine rağmen yaşayan ve büyüyen bir gencin hikayesidir. Sürükleyici, dramatik ve bir çok açıdan feminist bir yapıt… Persepolis, 21. Yüzyılın en önemli animasyon filmleri arasında sarsılmaz bir otoriteye sahiptir.
(Listelist)
Gelişmelerden haberdar olmak istiyor musunuz?
Google News’te Lotus News sitemize
abone olun.